Cumartesi, Aralık 26

dostlara mektup

Nihayet Avatarı izleyebildim. 2,5 saat süren 3D gerçekten iyi bir fikir değil. Daha önceki 3D deneyimlerim  30 dakikayı geçmemişti. 2,5 saat boyunca izlemek insanın beynini, gözünü çok yoruyor. Sinema çıkışı bir müddet kendime gelemedim. Başımın ağrısı çok çok sonra geçti. Ama film tek kelime ile muhteşemdi. Çok çok beğendim.  Müthiş bir zeka, müthiş bir senaryo, deli para harcaması ve mükemmel bir film. İçerisinde herşeyden biraz biraz vardı. Bu kadar büyük bir emeğe saygıyla eğiliyor, tebrik ediyorum.
Diğer taraftan, sinemda hiç hazzetmediğim tiplerle karşılaştım. Anlamıyorum bu yurtdışındaki Türkleri. Kendilerinden mi utanıyorlar, dillerinden mi çözemedim. Nedense kendilerini belli etmemek için (Türk olduklarını göstermemek için) güya aksan yapmaya çalışarak İngilizce konuşup hal ve tavırlarını değiştirmeye çalışıyorlar vs. Ne kadar acı bir durum. Çok üzüldüm şahsen. Bu tarz tiplerin kişiliklerinde, kimliklerinde bir sorun olduğunu düşünüyorum. Aslında utandım. Ne acı, ne kadar eksik bir genç nesiliz. Öz dilimizi kullanmaktan utanan.. Aynı sahneyi Amsterdam da, Paris de, Viyanada da gördüm. Bir Türk yurtdışında bir Türkle karşılaşmaktan neden hazzetmiyor. Neden gizleme ihtiyacı hissediyor... Bileniniz varsa bilgilendirsin beni lütfen.. 
Malum bugün noeldi. Tüm kiliselerin kapıları ardına kadar açık. Tüm işyerleri kapalı. Herkes akın akın kiliseye gidiyor. Kilisenin bahçesinde konserler düzenleniyor. Temsili doğum anını gösteren temalar hazırlanıyor vs. Kilisenin bahçesine koyun ve eşek de getirmeyi unutmamışlar. Gelen geçen eşekleri, koyunları seviyor. Hayvancıklar belkide kutsandı ki bu kadar rağbet var diye içimden geçirmedim değil. Neyse efenim saygı duyuyorum. Ufak bir kilise gezisi sonrası yurduma döndüm. Yeni yıl tebriği yazma adetimi bu senede sürdürüyorum. Yaklaşık 2 saattir tebrik yazmaya çalışıyorum ve bitmedi. Sıkıldım, birazda bloga yazayım istedim. Çok yakın dostlarıma, aileme, sevdiklerime güzel bir hatıra olması açısından önemsiyorum.. Aslında  ne kadar uzun ve meşakkatli... Biraz da sitemliyim. Vefaya çok önem veriyorum. Önemsediğim insanların bana da aynı hassasiyeti göstermelerini bekliyorum ama boşuna.. Beklememek ve silip atmak lazım belki de. Parantez içindeki şahsiyetler arasına mı kaldırsam.. Yok bu kadar acımasız olamam. Belli ki mazeretleri vardır yada .... Neyse neyse karşılık beklememek en doğrusu.. Yarın için çok güzel bir planım var. Oda arkadaşım Bohnia'ya evine davet etti. Güzel bir gün olacağını umuyorum. Ailesiyle tanışacağım ve klasik bir Polonya evine konuk olacağım. Lezzetlerini tatma imkanım olacak ve aile ortamlarını göreceğim. Çok heyecan verici... Sabırsızlıkla ziyareti bekliyorum....

Perşembe, Aralık 24

23 Aralık kabusu

Bugünü özel olarak kayıda almak istiyorum. Buyrun çileye, rezilliğe...
Dünden yurtta dezenfeksiyon işleminin yapılacağını öğrendim. Dezenfeksiyon sabah 8 den akşam 8 e kadar sürecekmiş ve bu saatlerde yurtta olmak yasakmış. Yine Dünden Elwira ile birlikte gıda maddesiyle ilgili ne varsa, tecere, tabak, çay, kahve vs ne varsa kaldırdık, paketledik. Elwira akşamdan evine gitti. Malum Christmas tatili başladı ve yurt in-cin top oynuyor misali. Bende sabah erkenden kalkar, kahvatımı yapar, ortalığı toparlar çıkarım dedim. O gece mümkün değil uyuyamadım.Uyumam gece 3 ü buldu.:( Sabah 8'de de gelmezler herhalde diyerek saatimi 9'a kurdum.Aman Allah'ım 8.15 kapım yumruklanıyor. Nasıl kalktığımı, nasıl kapıyı açtığımı hatırlamıyorum. Karşımda ağzında sakızıyla "dezenfekşın pleesss" çakkıdı çakkıdı... Adam acil çık dışarı diyor! Kaç dakikamın olduğunu sordum. Amirine bakarak ımmmm (kaç versekki hesabı) amiri bana dönüp, ablak suratla 5 dakika diyor. Kendimi nazi kampındakiler gibi hissettim. Sanki ilacı odama değil, üstüme sıkacak. Bu Lehler niye böyle somurtuk suratlılar anlamıyorum. Neyse, 5 dak içinde giyinip, ortalığı, yatağımı toparlayıp anca çıkabildim.
Aç susuz, yüzümü bile yıkayamadan, nereye gideceğimi bilmeden sokakta kalakaldım. bir günlüğüne de olsa evsiz olmak ne demekmiş anlamış oldum. Kendimi alışveriş merkezine atmaktan başka çare bulamadım. Kahvaltı için birşeyler aldım ve biraz vakit öldürdükten sonra okulun yolunu tuttum. Okulda kahvaltı ve internette oyalandıktan sonra sinemaya gitmeye karar verdim.3D Avatar'a. Ondan öncesi de labdayken Christmas yemeğinden kalan bir sürü bayat ekmekleri görünce bir anda soğukta aç olan kuşlara vermeliyim dedim. Ne varsa topladım, ıslattım, hazırladım. Doğru donan Wisla nehrine yola çıktım.Bir sürü ördek, güvercin, martı ve kuğular sanki beni bekliyorlar. Sayılarının o kadar fazla oluşundan elimdeki ekmekler yetmedi. Daha çok bulabilsem de versem. Buzun üstünde öylece beklemelerine içim gitti. Aslında toplanabilse de o güzelim kuşlara, kuğulara bakılabilse. Belediyenin böyle bir çalışması belkide vardır. Ama pek zannetmiyorum. Neyse ordan sinemaya geçtim. Avatarın dünya prömiyeri 18 Aralık. Türkiye'de gösterime girdi ama burda bu hafta girecekmiş. Bu ne ikinci bir şok daha. Nerde yaşıyorum ben güya AB ülkesi. Yerim senin AB'liğini. Gelişmişilikten bir haber. Neyse plan değişti gene. Arkadaşları arayıp haydi "Bowling turnuvası" dedik.Bugünü bowlingde harcayarak bitirdim. Pek eğlenemedim, gruptaki arkadaşlar yorgun ve keyifsizdi. Öyle oyalandık, süremizi doldurduk ve ayrıldık. Geri kalan zamanı yani akşam 8'e kadar alışveriş merkezinde dolanmakla geçti. Ne kadar acı ki güzel vaktim heba oldu gitti. Yurda döndüğümde ise ayrı bir kabus. Tüm gece odayı temizlemek ve düzenlemekle geçti.Kabus dolu, verimsiz, aptalca bir gündü. Para harcamamak için uğraştımsa da pek başarılı olamadım. Günün karından çok zararı dokundu...

 




Pazartesi, Aralık 21

Konser, alışveriş, film ve işte haftasonu!

Hafta sonunu dolu dolu geçirmenin mutluluğunu yaşıyorum. İçerisinde neler yoktu ki! Konserden alışverişe, rapor yazmaktan filme kadar.... Havanın bi o kadar soğuk oluşuna rağmen, tembelliği bir kenara atıp hafta sonumu çok güzel değerlendirebildiğime seviniyorum.
Cumartesi güzel bir kahvaltı yaptım kendimce. Öğleden sonra Rynek'e gittim. Support group arkadaşlarım için Christmas çok önemli. Malum gül gibi Pazarımızı rapor yazmak için ayırmıştık. Fırsat bu fırsat  yeni yıl öncesi son buluşmamızda benden ufak bir hatıra kalsın istedim. Hediye seçimi için de meydanda kurulan Christmas marketlerini tercih ettim. Ellerim eldivenin içinde dona dona, biraz olsun ısınırım düşüncesiyle elimdeki kahveyi azcık yudumlaya yudumlaya, çamurlu kar-buz karıımı yollarda kaya kaya, izinli izinsiz fotoğraf çeke çeke, sıcak şarap dükkanlarından gelen buharla ısına ısına gezdim, alışveriş yaptım. Ayaklarım 4 kat çorapta dondu, parmak uçlarım kesildi. Bedenim, iki kat kazak, hırka ve montla ısınamadı... Üşütmeden, burnum soğuktan düşmeden, yerde yuvarlanıp kalmadan yurduma döndüm.

 
Golka; geleneksel bir çeşit peynir..

Oscypek; Koyun sütünden yapılan geneksel peynirlerini kızartırken..

Sıcak şarap dükkanı

  
Şu soğuk havada pek sıcakcık görünüyor!

Tavşancık cansızken bile kafeste ;)

Alakart isteyenler!

Kırmızı ete buyurun yada pembesine ;)
 
Merry Christmas!

 
Rynek

 İdman yapan iki savaşçı!!
Sonrası akşam için hazırlanıp tekrar çıktım. Hafta içinden biletlerini almıştım Krakow Filarmoni Orkestrasının Senfonik konserine. Erselle birlikte gittik. Bu gibi aktivitelere sıkılmadan bana eşlik edebilecek sanırım tek kişi.  :) Ersel'de piyano çalıyor ve Mozart aşığı. "Canım Mozartcığım" la başlayan cümeleri yokmu! :) O'na Viyana'dan aldığım Mozart resimli çikolata hediye ettim. Pek bi mutlu ve güne uygun anlamlı oldu.
Neyse efendim, Ersel'in dediğine göre Filarmoni'de kıyafete çok önem veriyorlarmış, kravatım yok beni alırlar mı? vs. vesveseleriyle pek bi şık gitmeye çalıştık. Malum haftanın en soğuk günüydü. Akşam vakti konsere yetişeceğim diye tramwayı kaçırdım. Şık olmak uğruna etek çizme kombinasyonuyla buzda ilk düşüşümü gerçekleştirdim. Allah'tan sokakta tek bir kişi vardı ve görmeden toparlanabildim :))) Topuklularla yürümeyi beceremeyen kızlar gibi sağ sol yapa yapa vaktinde çok şükür yetişebildim. Konserin ilk bölümü pek sıkıcıydı. Kendi besteleri olsa gerek. :) Orkestra havası hissedilmiyordu da. Ordan burdan bir kaç nota çalıyorlar, tam coşma aşaması tamam hadi çıkacak şimdi zirveye diyoruz hoppala bir anda yavaşlıyorlar... Velhasıl ilk bölümü beğenmedik. Ama sonraki bölümler çok güzeldi. Kulağa çok tanıdık gelen eserler vardı. Pek güzel ve coşkulu oldu. Keman sololar, Arp sololar... Bazen hüzünlendim bazen tüylerim diken diken oldu. 2 saat süren ve sadece 15 zl aldığımz biletler fazlasıyla değdi. Mümkün olduğunca gitmeye çalışacağız ya bakalım zaman ve imkan elverdiğince..

;)
 
Krakow Filarmoni Orkestrası sundu!

 
Arkadaşlarım için hazırladığım nacizane hediyelerim

Akşam yurda gelince arkadaşlarım hediyelerini dilekler yazıp paketledim. Paket kağıdım yoktu yerine alüminyum folyo kullandım. komik ama kendi emeğim oldu :)) Pazar günü de geç kalmamak için erkenden Coffee Heaven'ın yolunu tuttum. İlk gelen bendim ve doğal olarak doğru şubedemiyim korkusu saldı. Yarım saat geçtikten sonra nihayet grup arkadaşlarımın gelmesiyle nefes alabildim.. :) Yaklaşık 3 saat süren sıkı bir çalışma ile raporu bitiridik. Ordan hediye ve yeni yıl dilekleriyle ayrıldık. Biraz yiyecek almak için Galeria'ya geçtim. Yılbaşını geçireceğim planladığım yer için biraz kıyafet baktım pek bulamadım. Kasa kuyruğunu görünce almayı düşündüklerimden bir anda vazgeçtim. Gıda alışverişinden sonra yurduma döndüm. Güya akşam ders çalışcam sözü vermiştim kendime. Bilgisayarı açar açmaz dallanak, budaklanak ordan oraya atlayarak vakit geçivermiş. Günü ders çalışmak yerine 2 film izleyerek kapattım. İlk film pek güzel değildi, bahsetmesem de olur. İkincisi çok güzeldi. Salvador Dali, Federico Garcia Lorca ve Luis Bunuel'in yaşamları. "Little Ashes". Birbirleri için meğer ne kadar önemliymiş. Federico ve Dali; birliktelikleri sayesinde sanatın zirvesine çıkmışlar. Filmden anladığım kadarıyla da Dali'nin gerçekten çok karışık bir dünyası varmış. Bu karışık düşüncelerin içerine tarihsel açıdan durduğu zaman dilimide eklenilince Dali'yi Dali yapmış.Özgürlük adına epeyce savaş vermişler. Film sonrası bir hayli Dali'nin resimlerini anlamaya çalıştım. İçinden çıkamadım. Sürrealizm ayrı bir dünya diyerek konuyu kapattım. Bilimsel temeller çerçevesinde açıklığa kavuşturma yolunda aldığım eğitimlerle beynim gerçeküstü bu akımı çözmekte güçlük çekiyor. Son olarak bu filmi bir daha ki sefere dikkatle izlemek isterim.


Karmelicka caddesinden

Coffee Heaven'dan Sweety!!

Dönüş yolum...

Cumartesi, Aralık 19

Darmadağınık bir hafta

Velhasıl kelam, ruh halim tarif edilemeyecek derecede değişik, karışık. Bu haftayı en inişli çıkışlı hafta olarak ilan ettim gitti. Pazartesi iyi başlamıştı ama diğer günler pek iyi gitmedi. Salıyı eh şöyle böyle, Çarşamba depresif, Perşembe karamsar vede ağlamaklı, Cuma bir sevinç, bir üzüntü....
Havaların da ani soğuması dengemi bozdu diyebilirim. Bugün gündüz - 13'deydi. Dün gece -20'ymiş. Ankara da Çankaya'da kalırken -30'u 2004'de görüştüm. Sadece bir kez ve gece 2'de. Akdeniz çocuğu olarak bıuralar benim yaşayacağım ortamlar değil. Bu sabah abimle konuştum Alanya'nın güneşli olduğunu duyunca delirdim. İnanılmaz. Bugün sokakta Filarmoniden bilet alabilmek için sadece yarım saat kaldım. Elim eldivenin içinde dondu. Yüzümü, burnumu hissetmez oldum. Derin dondurucu da bir hayat. Birde Minsk'den arkadaşımın "hava daha soğuk değil ki" demesi ayrı bir şok edici olaydı.
Bu hafta sadece Svieta ile çalışmama izin verildiği için lab da bir hata mı yaptım acaba diye düşündüm durdum. Lab atmosferi de pek keyifli değildi. İnsanlar benden mi kaçıyorlar bana mı öyle geliyor bilmiyorum. Garip garip duygular içine büründüm çıktım. Her hareketten anlam çıkartmaya ve yorumlamaya başlamıştım ki en korkuncuda bu.
Her Çarşamba gecesi katta düzenlenen geleneksel komşu partisi biraz keyfilendirdi diyebilirim. Elwirayla sadece 1 saat durur döneriz kararımız yarı yolda kaldı ve 3 saati harcadık. Gece 12'ye doğru komşum Jakub'un da doğum gününe dakikalar kalınca ortalık bir hayli şenlendi. Şampanya bile patlatıldı. Geleneksel Polonyalı doğum günü adetlerini gördüm, yaşadım. Doğum günü şarkısı, şakası, içmeleri derken saat bir hayli ilerledi. Yapmam gereken işlerde ertelendi. O gece sabaha karşı 4'de yatabildim. Sabah erkenden derse yetiş, derste yine bir quiz karşılaşması ve o günü sarhoş gibi geçirmem ertesi günü yine tempo beni allak bullak etti. Pek düzenli olmayan uykum tepe taklak konumda. Bugün ise beklemekten artık vazgeçmek üzere olduğum  haberi aldım. Yılbaşından sonra Dr. Asia beni yeni projeye dahil edeceğini söyledi. Evet, işte bu!. Nihayet!.... Çoooook sevindim... Herkes tatile girdi. Gerçi ,ben bu hafta da çalışacağım. Normalde 2 haftalık tatil var ama 5 gün olcak benimkisi.. Ezcümle, inişli çıkışlı bir hafta bitti gitti....
 
Grodzkadan

 Grodzka

Planty

Posta beklemekteyim..

Okulum..

Bu hafta yediğim en güzel yemek; Pesto Tortellini... (detayda; sosu beğenmedim, yemek için yemek oldu)

Çarşamba, Aralık 16

Merry Christmas, merry xmas, happy new year...

Haftaya müthiş bir enerjiyle başladım. Pazartesi günü laboratuara gidince sürpriz bir toplantıyla karşılaştım. Tatil öncesi son hafta neyin toplantısı acaba diye meraklandım. Geçen hafta güzel bir olay yaşandı. Öncelikle ondan bahsetmekte yarar var. Supervisor'um olan Dr.Asia ufak bir deneme verdi. Hiç bir detay vermeden yapmamı istedi. Hayatımda en iyi bildiğim, gözüm kapalı yaparım dediğim bir aşama. Mikrobiyolojik ekim. Çocuk oyuncağı benim için ama gelde bunları onlara anlat. Sanki yeni öğrenmişim gibi muamele gösteriyorlar. Sesimi çıkartmıyorum. Neyse yapılış şekli, kullanılan hacim vs farklı olunca onların istediği gibi bir ekim gerçekleştirdim. Ufak aksiliklerde olmadı değil. Hatasız ektiğime eminim ama malum bakteri sağı solu belli olmaz. Ertesi günü Dr.Asia sonuçlarıma bakıp "perfect" deyince, ben havalardaydım. Ania'nın dediğine göre de Dr. yaptığım işten çok memnun kalmış ve beni de yeni projeye dahil etmeyi düşünüyormuş. Ben bunu duydum o gün uçtum. Lab'ın içinde zıplayıp durdum. :) Bu haftayı da toplantı ile açınca doğal olarak duymak istiyorum yeni dahil olacağım projeyi. Aralarında uzun Polish konuşmalarından sonra nihayet bana dönüyor. (Pür dikkat bekliyorum.) Bu hafta Svieta ile çalışacaksın, şunlar şunlar yapılacak diyor. Okeylemekden başka çarem yok. Aman Allah'ım! beklememek lazımmış. Hep böyle oluyor hayatta. Beklememeyi öğrenmem lazım, onlar bana gelsinler... :))
Neyse, geçen haftadan Pazartesi akşamı için lab da Christmas partisine davetliydim. Herkes bir şeyler yapıp gelmiş. Bende hazır aldığım kurabiyelerle katıldım. O kadar kalabalık  bir sofraydı ki bir çok şey arttı. Bol bol Polish sohbeti dinledim. Benim için pek sıkıcıydı. Anlamaya çalışmaktan başım ağrıdı resmen. Bütün gece kendimi fotoğraf çekmeyle oyaladım. Yine de güzel bir akşamdı. Değişik olan şey ise bir kaç kişiden, Sen ne yapıp getirdin sorusuydu? Pek garipsedim. İyi ki kurabiyeyi almışım. Yoksa yerin dibine gömerlerdi vesselam. :)))

Dr.Asia Prof.Potempaya anlamlı hediyeyi verirken...
 
:))

Pek orjinal buldum poster hediyesini, fotolar arasında kendimi göremedim doğal olarak :(

zdrowie!!!

Ekipden arkadaşlarla Prof.Potempa ve Dr.Asia

Hocamı "Back to the future"'dan Dr.Brown'a benzettim durdum..

Cumartesi, Aralık 12

Bugün benim doğum günüm!

Bugün benim doğum günüm mü? gerçekte bilinmeyen bir enigma. Annemin hesabıyla uzun yıllar kendimi 17 Eylül'de doğdum diye kutladım, bir sürü arkadaşım bu tarihte arar kutlar. Başak burcuna biraz benzesem de ben tamamen Yayım. Sonradan akraba yardımıyla güç bela yeni hesaplarla Aralık olması gerektiğine kadar verdik. İlginçtir ki benden küçük zannettiğim kuzenim değişen doğum tarihimle benden büyük çıktı. :( (Hep küçük olarak davranmıştım yıllarca :)) ) Neyse, sonraki adım olan günü belirlemeye gelince devreye girdim ve 12 olsun dedim. 12.12 süper oldu vs. (şimdilerde 2012 kıyamet senoryoları eşliğinde pek ürkütücü gözüksede seviyorum tarihimi) Kendi doğum tarihimi kendim belirlemiş oldum. Gerçekten doğum tarih ve saatimi bilmeyi çok isterdim. Olsun, buda keyifli oluyor.
Sabahleyin günlerdir beklediğim karın yağmaya başladığını görerek uyanmak da pek mutlu etti beni. :)
Bugün nasıl geçti? Gayet güzeldi. Sabah erkenden kalkıp hafta içi gidemediğim "the longest lecture" guinness rekor denemesini dinlemeye ve olaya şahit olmaya gittim. İnanılmaz bir dayanıklılık testi. Aslı Afrikalı olan hukuk öğrencisi ülkesi için çalışıyor. 2003'den beri çeşitli rekor denemelerinde bulunmuş ve başarmış. En son 88 saatlik rekoru var. Şimdiki amacı 130 saat boyunca demokrasi üzerine konuşmak. Şayet başarırsa bir sürü sponsorun da desteği ve ekibiyle Afrika'da 23 ülkeyi ziyaret ederek, çocuklara ülkelerinin geleceği için önemli temel konularda eğitim vermeyi hedefliyor. Errol Muzawazi'nin 3.üncü gününe şahit oldum. Saatde sadece 5 dakika dinlenme hakkı var ve sürekli konuşması gerekiyor. Ne kadar güç ve konsantrasyon gerektiren bir olay. 5 saat duraksız konuşsa bile sadece 25 dakika uyuma hakkı var. İnanılmaz! Bu olaya şahit olduğum için mutluyum. Yarın sabah erkenden tekrar destek vermeye gideceğim. İnternette canlı yayında da ara sıra kontrol ediyorum. Gayet iyi görünüyor.Başaracağına tüm kalbimle inanıyorum.

 Errol Muzawazi

 Bugün kimse benim doğum günümü kutlamadı diye düşünürken, oda arkadaşım Elwira bana sürpriz hazırlamış. İlk kutlayan O oldu. Akşam yemeği olarak Elwira'dan pilav benden de kuru fasulye, yanına da yoğurdumuz.. Süper bir akşam yemeği ve süper bir kutlama oldu. Sürprizine bayıldım. İşte böyle güzel ve keyfili geçen bir doğum günüydü. Farkında olmadan, büyümüşüm ya hakkaten :))) söylemesi ayıptır mı desem,  :) 26 wawwww. Mutluyum yaşımla.
Artık işe başlama vaktim gelmiş ve geçiyor bile.. Okumayı bırakmanın da zamanı gelmiş geçiyor. Hala içimde doktora yapma hevesi var ama uzun bir yol. Pek gözüm yemiyor. (Burs bulursam her an değişebilir fikrim : ) ) 21 yıldır durmaksızın okuyorum. Babamdan "bıkmadın mı  hala kızım?" demesinden bıktım ama okumaktan asla. Bir yerde de artık adam akıllı para kazanma zamanı geldi geçiyor bile :)))  Şu aralar kariyer planlamam oturma aşamasında. İş başvurusu için planladığım bir kaç yer hayallerimi süslüyor şu aralar. Olursa Ankara'dan İstanbul'a göç var gibi gözüküyor. Bakalım hayırlısı!

Mum eşliğinde Elwirayla akşam yemeğimiz; kuru fasulye pilav, pek romantik :))  (O tuzun ne işi var orda, tamamen unutmuşum :) )
 

Çarşamba, Aralık 9

11 günde 8 ülke 8 şehir

Başlık süper ama yazacak halim ve vaktim yok.... Yorgunluktan ölüyorum. Pazartesi döndüm ama dinlenemeden yoğunluk başladı. Supervisor'um 11 günlük tatil sonrası beni her sabah 8 - 9 da lab da görmek ister oldu. :(  Sabah çok erkenden kalkıyorum doğru laba koşuyorum ordan yurda gel, kendi işlerim, okumalarım derken farkında olmadan gecelemiş oluyorum. Ertesi gün aynı tempoya devam... Tatili zamansız yapmanın cezası gibi. Çok fazla para harcamadım diye düşünürken bir hayli gitmiş. Ekonomi yapmam lazım. Herkes yılbaşı progamı  yapıyor bense kara kara düşünüyorum. Krakow'da yalnız geçirmek istemiyorum ama mecbur kalcam gibi. Şayet sıkı çalışırsam kendime ödül vereceğime söz verdim. 2 haftalık performansıma göre değerlendircem. Bu sürede para da harcamazsam gelsin yeni bir plan...
Kısaca tripi özetlersem, 12 tren ve 2 uçakla; bol eğlence, bol yeni yerler görme, bol fotoğraf, bol ders çıkartma, bol yeni bir şeyler öğrenme ve bol yorgunluk...
Geniş bir zamanda uzunca yazabilmek dileğiyle...

Perşembe, Kasım 26

İnterrail'e başlarken

Ne kadar atraksiyon bir insanım. Bi günüm bile diğer güne uymuyor.. Çok ani olarak İnterrail grubuna katılmaya karar verdim. Bu fırsat bir daha ele geçmez dedim. Cümbür cemaat keyfi çıkar bu işin değil mi?. Ayrıyetten gurbette ilk defa ayrı bir bayram geçireceğim hüznü çökünce İnterrail için karar vermemi bir anda kolaylaştırdı.  Hemen attım kendimi Glowny'ye. Bir anda elimde İnterrailim... :) Bu arada biz ilk İnterraili Krakow-Berlin kullanarak başlayacaktık olmuyormuş. Polonya dışında başlıyormuş. Berline gitmek için ayrıca bir bile almak zorunda kaldık. Böyle olunca dönüş içinde ayrıca bilet gerekiyordu. Bir anda hesapta olmayan iki bilet fazlalığımız oluştu... ve haritaya 2 yeni durak eklendi. Wizzairden de ucuz dönüş bulunca planı oturtmuş olduk. Güzergahımız kısaca şöyle;
Bugün 19:44 treniyle Berline, ordan Amsterdam, Brüksel, Paris, Prag, Viyana, Milan ve dönüş Krakow.... wawwwwww 11 gün... 7 ülke 7 şehir.. Başımı döndürdü.. :)))
Aslında bir günümüz bileti alırken acemilikten yandı...  :( neyse tadında bırakalım dedik. vazgeçtik düşünmekten.. Dönüşte sıkı bir İnterrail yazısı beni bekliyor.
Okuyan var mıdır acizane blogumu bilmiyorum ama şimdiden bayramınızı tebrik ediyor; güzel mi güzel, bolca sevgi dolu, barış içinde geçen, kazasız - belasız, huzurlu bir bayram diliyorum...  
11 gün sonra görüşmek üzere...

Pazartesi, Kasım 23

Farklı bir pazar günüydü

Cumartesiden plan hazırdı. Pazar günü National Museum gezisi, ardından Wisla kenarında piknik... TürkErasmus grubu buluştu Müzenin kapısında... Pazar günleri tüm müze girişlerinin ücretsiz oluşundan mıdır bilinmez çok kalabalıktı. Herkes gelmiş, üniversiteden tandık yüzleri görme şerefine bile nail olduk... Müze gezimiz sırasında hoş bir sürprizle karşılaştık... Müzeyi gezen başka bir turist Türk ailesiye tanıştık. Berlin'den Krakow'u gezmeye gelmişler ve kendilerini müzeye atmışlar.. Yönlendirmelerimizle Old Town, Rynek, Salt mine vs tavsiye ettikten sonra ayrıldık...
Wislaya pikniğe geçtik. Bol bol fotoğraf çektik, bol ip atladık... Krakowlular pek bu manzaraya alışkın değillerdi. Gelen geçen bize bakıyor, bıyık altından gülenler, muhtemelen bu deliler ne yapıyor diye içlerinden geçiriyorlardır! Piasttakiler de pişi yapıp getirmişler, kurabiye, meyve suyuyla bir güzel karnımızı doyurduk. Sonrasında hava kararmaya başlayınca ayrıldık...
Müzede tanıştığımız aileye rehberlik yapmaya geçtim meydana. Piknik sonrası onları Kopiec tepesine götürmeyi planlamıştım ama havanın sisli oluşundan dolayı vazgeçtim. Kolayca Rynekte buluştuktan sonra birlikte boool kilise gezdik. Henüz girmeye vakit bulamadığım bazı kiliseleri de görme imkanım oldu. Bir tanesinde Pazar ayinine rastladık. En az 6 -7 kilise gezmişizdir. Sokakta yürüyoruz, üşüyoruz, kiliseye giriyoz geziyoruz, ısınıyoruz...
Yöresel lezzetleri tatmak için Polakowski'ye götürdüm. Pek orjinal ve güzel oldu. Ordan geze geze Grozka, Rynek, Florianska, Barbakan, Galeria Krakowska ve ayrılış vakti..
Çok gariptir ki yeni tanıdığım bu aileyi çok sevdim. Çok çabuk kaynaştık ve bir anda hayatımın bir parçasıymış gibi oluverdiler. Özlemişim aile ortamını kopamadım. Kendi akrabalarımı gezidiriyormuşum gibi bir duyguydu. Mehmet amcamın komünizm nedir? üzerine paylaştığı anılarını hep hatırlayacağım.. :)))
İnterraille bu hafta sonu gidecek gruba katılırsam belki Berlin'de onları ziyaret edebilme şansım olacak. 10 günlük Avrupa turuna çıkıp çıkmamakta kararsızım... Nasip, bakalım bu hafta belli olacak gidip gitmemem yada gidememem. Bugün lab çıkışı Dünya Basın Fotoğrafları 2009 sergisini gezdim. Ödüllü fotoğraflar gerçekten ödülü hak etmiş güzelliktelerdi. 

 
 
 
Wisla'dan gün batımı (fazla karartmışım ortamı ama beğendim)


 
Telli ve Özkara ailesiyle Cafe Heaven'da
 
Küçük arkadaşım ve dondurmasıyla :)

Basın fotoğraflarını gezerken