Perşembe, Şubat 11

Yorgunum, hastayım..

Geçen haftayı dolu dolu okulda çalışarak geçirdim. Hafta sonunda; Cumartesi günü, bisiklet kiralayıp gezmek istedim, her zaman uğradığım spor mağazası kar nedeniyle kaldırmışlar tüm bisikletleri, Mart da gel dedi. İyi dedim biraz yürüyüş yaptım. Ordan Türk arkadaşları ziyarete Piast'a geçtim. Ordan çok geç olmadan yurda döndüm. Akşam yemeği için Taiwanlı arkadaşımı (Shennen) yemeğe davet ettim. Birlikte kuru fasulye ve pilav pişirip yedik. Pek sevdi fasulenin sosunu. Yoğurtla ilk kez akşam yemeği yemiş, çok enteresan geldi ama sevdi lezzetlerimizi. Bense onun lezzetlerini yiyemiyorum bile.. :) sadece "Starch ball" denen bir çikolatalı içecekleri var onu sevdim. Onun da nişasta tadı içtikten sonra ağızdan gitmiyor, kötü bir his bırakıyor, damak tadımı değiştirsin diye ekstra şeyler yedim üstüne, diğer başka ilginç yemeği, yosunlu çorba. ıııığğğğğğ. Sanki deniz suyunu almış koymuş ateşe, aynı koku, birde çılbır gibi kırmış yumurtaları suya.. yüzüp duruyorlar içinde. Kokusunu alınca tatmaya gerek kalmadı. Biraz ayıp ettim, normalde de yumurta yemeyen bir insan olduğum için sıyrılması kolay oldu. Vejeteryanım dedim ama sadece balık yiyebiliyorum dedim. (Balık yediğimi söylemekteki amacım konuyu kapatmaktı ama!) Çıkarttı geldi balık cipsini.. :)))) O kadar küçük minicik balıkları kurutmuşlar cips yapmışlar. 1 cm'lik balığın tüm detayları belli çiğ gibi duruyor. Onu da tatmaya cesaret edemedim reddetmek zorunda kaldım. Çok kötü bir misafirim :))) Farklı tatlara açık bir insanım ama sanırım uzak doğunun tatlarına pek değil..
Neyse Pazara gelelim.. Öğlen için Yehovacılara söz vermiştim. Toplantılarına katılacağım diye. 12.40 diye anlamıştım tel de 12.14 müş. Beti gene kapımda ben hala hazır değilim. Hemen acele bir şeyler geçirdim çıktım. Beni arabayla almaya gelmişler. Gittik Yehova evine. Herkes pek güler yüzlü ve de sıcak. Mükemmel insan tablosu çizmeye çalışıyorlar. Son derece iyi hazırlanmış gelmişler, gerek konuşmacılar gerekse dinleyiciler. Ellerinde o hafta işlenecek konunun bülteni var daha önceden okuyup sindiriyorlar ve sorularına çalışıyorlar. Brother Jakup, sister Anna diyerek söz veriliyor ve başlıyorlar konuşmaya. Sistematik ve disiplinli bir toplantıydı. Baştan aşağıya herkesin İngilizce konuşması hoşuma gitti. Uluslararası bir gruptu. Her milletten insan vardı. Adını ilk defa duyduğum ülkeden olanlar bile vardı. Hiç bu kadar zenciyi bir arada görmemiştim. Bir an içimden Krakow'da mıyım dedim. Toplantı sonrası yine yurduma bıraktılar. Kafamda soracağım çok şey var. Müsait bir zamanda toparlamayı düşünüyorum. 
Akşam için ise; birlikte Interrail yaptığımız grubu akşam oturmasına davet etmiştim. Türkiye'ye dönmeden son buluşmamız diyerek ten. Sunum için; salata ve ekmek üstü peynir hazırladım. Biraz basit oldu ama doyurucuydu. O günde benim halim pek yoktu, kolumu kaldıracak gücü zor buldum, onlar gelene kadar odayı temizleyebildim. Neyse misafirlerim geldi; güzel, eğlenceli bir akşam geçirdik. Erkenden kalktılar. Aklıma bir anda Çalıkuşu'nu izlemek geldi. En sevdiğim versiyonu Osman Sedenin elinden Aydan Şenerli Çalıkuşu... Ardı ardına bütün bölümleri o gece izledim. Ağlamaktan gözlerim şişti. Ne kadar çok izlesemde bıkmayacağım klasiklerimden. Her izleyişte göz yaşlarımı tutamıyorum... Çok çok güzeldi. Ertesi günü ise uyanamadım. Kalktığımda boğazım şişmiş vaziyetteydim. Okula gittim mecburen sonrasında Dr.Koziel halimi görünce dinlenmem için izin verdi, bende dinlenmek yerine Kazimerz'e arkadaşlarla Zapiekanka yemeğe gittim. O gün sokakta biraz daha üşütmüşüm. Ertesi günü daha kötü bir haldeyim. Bu kez durum nezleye çevrilmiş halde. İki gündür yatay döşek vaziyette kendime gelmeye çalışıyordum. İki gün boyunca canım hiç birşey yapmak istemedi. Tam bir depresyon durumuydu. Ekmek ve ilaç almak için dışarı çıktığımda insanlar bir garip geldi. Sanki ilk defa gelmiş gibiydim Krakow'a. Garip bir gündü, şehrin görmediğim- farketmediğim bir sürü olumsuzlukları gözüme battı. Hasta hasta dışarı çıkmamak lazımmış. Yoğun ilaç ve günlük 20 saatlik uykuya bu sabah iyi uyandım. Günlerdir bakımsız kalan hücrelerim için endişelendim. Sırf onları kontrol etmeye okula gittim. Çalışmak gibi bir niyetim yoktu. En fazla besiyerini değiştirir dönerim dedim. Maalesef Dr.Koziel beni ayakta görür görmez halimi, hatırımı, planımı sormadan 5 dakika bir plan çıkarıverdi. 5 dakikada yapmamı istediği analizi öğle sonrası 3 de başladım ve akşam 9 da anca bitirebildim. 20 saat uyumasam hayatta analizi tamamlayacak gücü bulamazdım. Üstüne haftaya raporunu da istiyor. Haftalar öncesinden yarın ve haftasonu için Stokholm planı yapmıştım. Rapor işi olmasaydı daha keyfili olurdu. Olsun dönünce bir gün içinde toparlarım diyorum, umarım dediğim gibi olur. Şimdi Stokholm için hazırlanma zamanı. Hayal ettiğim ve planladığım gibi bir gezi olamasını umut ediyorum. Umarım sağ salim, sorunsuz dönerim ve sonrasında da  arşivleme imkanı bulurum.

Hiç yorum yok: