Perşembe, Şubat 18

Kuzeyin Venediği; Stokholm

Adadan adaya kanallarla, köprülerle bağlı Baltık denizine açılan İsveç'in en büyük şehri. 14 adadan oluşan başkenti ilk bakışta karışık gibi gelse de şehre alıştıktan sonra ne kadar planlı olduğunu anlıyorsunuz. Adalar şehirle bütünleşmiş, adadan adaya geçerken bile adadaymış gibi hissedilmiyor. Tarihiyle, müzeleriyle, romantik atmosferiyle, yeşilliğiyle yaşanılası bir yer.
İskandinav ülkelerine ilk ziyaretimdi. Dolu dolu 4 gün 3 gece geçirdim. Hedeflediğim her yere gittim. Oldukça memnun ve herşeyiyle değen bir gezi oldu. Cuma günü; Krakow'dan berbat bir hava ile havalimanın yolunu tuttuk. Uçuşa 2 saat var ama nasıl bir kar yağışı, uçak kalkmaz, kalırız, yatar tüm plan diye kara haberleri çağıra çağıra gittik. Uçağı beklerken havanın durulması ve en ufak bir iptal anonsu duymadan uçağa atlamamız sevindiriciydi. Malum Avrupa uçuşlarında en uygun Ryanair ve Wizzair. Aynı fiyat olmasına rağmen uzun kalmak için Ryanairi seçtik. Bilet ücreti olarak toplamda 120 zl (30€) ödedik.Çok komik bir fiyata uçtuk. Uçuş iyiydi ama uçak havalanırken tavandan bir anda yolcuların üstüne suların damlaması (boşalması daha doğrusu) şok etkisi yarattı. "Ucuz et mundar olur" işte budur. Şanslı insanlardık ki üstümüze su boşalmayan koltuk seçmişiz. ;) Uçakta İtalyan diğer Erasmus öğrencileriyle karşılaştık. Habersiz aynı hosteli tercih etmemizde ayrı komik bir olaydı. Şehrin açık ara farkla en ucuz hosteli :))) Nerde ucuz seyahat biz oradayız... Havalimanından 15€ ya şehre gidiş dönüş biletini aldık. Yaklaşık 1 saat sonra Centralen'deydik. İlk günü hostele geç girelim vakit kaybetmeden gezelim diyerekten şehrin en eski yerleşim yeri olan Gamla Stan adasına gittik. Kraliyet sarayını, Riddarholm kilisesini, Old Town'u, Parlamento binasını gezdikten ara sokakların tadını çıkarttık. Şehrin yayalara açık neredeyse tamamına minik taşlardan serpilmiş kaymayı önlemek için, o halde bile 2 kez düşmeyi başardım. Taşlar işe yarıyor sorun bende :) tuzun yerine iyi bir alternatif.. :) Havanın kararmasıula birlikte hosteli aramaya koyulduk. Şeçtiğim hostel şehrin merkezinde, alışveriş mağazalarının bulunduğu Drottninggatan caddesi üstünde Hostel By Nordic. Kaldığım hostellerin içinde en temiz ve güzel olanıydı. Yalnız bodrum katta olduğu için pencere yok, havalandırması güzel çalışıyor ama mutfakta yasak olmasına rağmen soslu pişen yemek odadan sabaha kadar kokusu çıkmıyor. Üstelik geceliği 9,72€ ve çay-kahve sınırsız bedava... :)) 
Stokholm'de sabah 8.30 gibi hava aydınlanıyor, akşamda 4 gibi kararıyordu. Sabah 9 da başladık şehri keşfetmeye. İlk durak City Hall denen belediye binası, aynı zamanda Nobel seramonisinin yapıldığı yer. Burada rehberli tura katıldık ve ilk defa Türkçe broşürü burada gördük. Meşhur mavi salonu ve altın salonu  ziyaret edip fotoğrafladıktan sonra sıcağı sıcağına Nobel müzesine geçtik. Müze Old Town da Rynek'e açıldığı için meydanda kendimizi bir dizi dans etkinliğinin ortasında bulduk. Her yaştan çocuğun oluşturduğu dans okulunun gösterisiydi, farkında olmadan iki saatimizi geçirmişiz.
Nobel müzesinde ise nobelin tarihi ve Alfred Nobelin hayatı, icatları yer alıyor. Nobel'le bu kadar içli dışlı olunca neden bir gün bende Nobel ödülü almayayım ki dedim. :))) Ordan Globen'e Ericson kulesine ya da topunu görmeye gittik. 130 metre yükseklikten şehri izleme deneyimini tadalım dedik. Rezervasyon gerektiği için maalesef o gün çıkamadık. Ertesi günü 9:30'a rezarvasyon yaptırdık.(120 sek yaklaşık 12€).  Kuleye çıkamadık madem yeni bir müze görelim diyerek Müzik müzesine gittik. Bu arada Stokholm tam anlamıyla müze cenneti. Müze rehberine göre şehir merkezinde 100 tane müze varmış. :)  Gez gez bitmez.
Müzik müzesi ise tarihi kraliyet fırın binasında bulunan son derece tarihi mistik bir yer. Sergilenen çoğu müzik aletlerini de ziyaretçilerin çalmalarına izin vermeleri ise ayrı bir güzellik. Neredeyse tüm enstrümanlara el atıp, çaldık, eğlendik güzel vakit geçirdik.
Son günümüzde ise; Skyview'i denemeye gittik. Havanın sisli olması hayal kırıklılığı yarattı. 130 metre yükseklikten  tüm şehir görülebilirken biz sadece 3 blok ilerisini görebildik. Teknolojik ve güzel organize edilen bir yapı hayran kalarak ayrıldık. Oradan Skansen'e geçtik. Burası her yıl 1,3 milyon kişinin ziyaret ettiği, İsveçin eski köy hayatının bire bir yaşandığı, içerisinde hayvanat bahçesinden, akvaryuma, çocuk sirklerinden piknik alanlarına kadar kocaman bir açık hava müzesi. Kış nedeniyle bazı bölümler kaplıydı. Beyazlar içinde Skansen bu kadar güzelse baharını düşünemiyorum.
Bir sonraki durak Aquaria. Çok büyük olmasa da şirin bir müze, çok fazla çeşit yoktu ama güzel dizayn edilmiş. İsveçliler müzeciliği biliyor. Bir sonraki durak Vasa müzesi. Kesinlikle Stokholme gidip de görülesi yerlerin başında gelmeli. 17. yy dan kalma tarihi Vasa savaş gemi batığı tüm ihtişamıyla, tüm detaylarıyla sergileniyor. Müze olarak ayrı bir güzel planlanmış. Bir batık gemizden bu kadar çok malzeme bu kadar çok konu nasıl çıkmış hayret ediyor insan.  Gemi tayfasının iskeletlerine kadar herşey vardı. Çok çok beğendim.
Bir sonraki müze durağımız Junibacken çocuk müzesi. Kapanmasına 40 dakika kalmasına rağmen gişe kapandığı için içeriye ücretsiz girdik ama çoğu bölüm kapanmış bulduk. Bir kaç bölümü görüp oynayan çocukları izledik. Peynirci, fırıncı, bakkal vs dükkanlarda oynayan çocukları sevdim biraz oynamak istedim ama dilde anlaşamadık. Ebeveynleri kızmadan fotoğraflarını çektim. Hepsi ayrı bir güzellikteydi.
İsveç de çocuklara babalar bakıyor. Müze de annelerden çok babalar vardı. Şehirde de aynı manzara. Pusetleri, çocuk arabalarını taşıyan, bebekleri besleyen hep babalar. Sevindirici bir tablo... :)
Son durak olarak Ikea'ya gitme planı yapmıştık ama son anda gitmekten vazgeçtim. Her yerde aynı ürün ve aynı katalog olduğu için boşuna yormayalım kendimizi dedim, müzeler bölgesinden yürüyerek marinaların keyfini çıkartarak, gün batımını fotoğraflayarak, Baltık denizine veda ederek hostele döndük. Pazartesi 7.10 uçağıyla Krakow'a sorunsuz geri döndük.
İsveçi sevdim yaşanılası kentlerden, baharda yada yazın mutlaka tekrar ziyaret etmeli. Kuzey rüzgarlarının bu kadar sert olduğu bir havada manzaranın tadı tam çıkmıyor. Sisli ve karlı Stokholmü yeşilliği ve güneşi ile görmeyi arzuluyorum..
Kraliyet Sarayı
Riddarholm Church
City Hall meşhur Mavi salon. Mimar tuğlaların rengini sıvayla kapatmak istememiş adı Mavi olarak kalmış. Nobel ödülleri bu salonda veriliyor.
 
Altın salondan, duvardaki Türk bayrağı ve göğsü açık dansöz kız dikkatimizi çekti...
Bu resmi gördükten sonra Türk yoğurdunu almaktan vazgeçebilirim.. :)
City Hall'a Gamla Stan'dan bakış..
Rynek, Old Town
;)
Ola ki bir gün alırsam; Nobel Fizyoloji veya Tıp alanındaki ödülü
Abba köşesi, Müzik müzesinden
Asansöre binmeden önce 120 derecelik ekranda bilgilendirici kısa film gösterisi
;))
Skansendeki evlerden birinin mutfağı..
Ahşap kayak takımı ;)
Skansenden
Aquariadan
Köpek balıklarını çekemedim çok hareketliydiler ve akvaryumu çok kalabalıktı, mercanları ve melekleri çekmekle yetindim....
Ve işte Vasa!
Nordic Müzesi; İsveç kültürü üzerine kurulmuş, girmedik..
Junibacken dan fırıncı kız!
Güneşin battığı  noktaya aynı zamanda kayak merkezinin ışıkları vuruyor...
Soldan, Nordic, Vasa ve Aquaria müzeleri..

2 yorum:

Banu dedi ki...

isveçe ve fotolarına bayıldım kuzum. ellerine sağlık:) bana da nasip eder allah inş. bi gün buraları görmeyi. bu arada neden bana yazmamaktasın??:( ne zaman dönüş?önce ank.a uğrıcan di mi:)

NYCity dedi ki...

Sağolasın canım benim. İnş. birlikte gideriz... ;) Ne zamandır yazcam yazcam dedim ama bir türlü el atamadım. Haklısın ihmal ettim. Nisan ortasında bir aksilik olmazsa Ankaradayım. Elbette, uğranacaklarda liste başısın! ;)