Çarşamba, Ocak 6

Szklarska Poreba ve yeni yıl

Ekonomik açıdan Avrupa gezimin beni sarsması üzerine uzun bir müddet acaba gitsem mi? diye düşündüğüm organizasyona katıldım. Ne iyi  de etmişim.... ;) Öncelikle tatilin içeriğinden ve hazırlığından bahsetmek istiyorum. Ana konu kayak ve yeni yıl. Dikkatimi celbeden asıl kısım kayaktı. Geçmişteki seviyemi geliştirmek için harika bir fırsat. Malum geç karar sonucu herşey son dakikada oldu. Araya Noel tatili de girince herşeyi dışarıdan halletmeye çalıştım. Vakit darlığından ESN'e bankadan ödeme yapmak zorunda kaldım ki yer kalmayacak diye ancak hiç gerek yokmuş. Diğer taraftan kayak kıyafetlerimin Tükiyeden vaktinde ulaşmamasından yeni almama kadar. Velhasıl hafta sonunu Bochnia'da geçirince de tüm hazırlık apar topar oldu. Pazar akşamı geç saatde yurda dönebildim ve elime ne geçirdiysem koydum valize. Bir haftamı geçireceğim gezi için Pazartesi gününün ilk ışıklarında attım kendimi sokağa. Buluşma noktası yurdun hemen arkasındaki üniversitenin kütüphanesi olması çok iyi oldu. Tripe katılanlar ise tanıdık yüzlerdi, nerde parti orda benim diyen tipler. Tanımadığım çok az kişi vardı. Krakow'da ilk defa gördüğüm üçlü bir Türk grubuda vardı ki sormayın. İlk izlenimleri bende pek güzel etki yaratmasa da sonradan kaynaştık. Keza ilk gördüğümde bile selam vermek istemedim.  Konuştukları konuyu da duyunca nerden çıktı bunlar diye içimden geçirmedim değil.. ;)
Neyse efendim, 40- 45 kişilik  grupla atladık otobüse koyulduk yollara. Yolun bu kadar uzun olacağını ise hiç tahmin etmezdim, biraz yol alıyoruz tamam varacağız diyorum mola.. Sonra biraz daha yol alıyoruz yeni bir mola daha.. Bol molalı, alışverişli, ağırcana bir yolculuk oldu. Akşam vakti anca hostelimize varabildik. Çok şükür. Oda seçiminde de kafama göre yaptım, ilk başta yalnızdım, umarım gelecek kişiler tanıdıklarım olur diyordum ki bir anda ESN'nin ağır topları çıkıp geldi. İlk başta birbirimizi sevmesekte alıştık .. ;) 10 kız ve 2 erkekle uyumlu bir oda olduk. İlk akşamdan eğlence başladı. Sanki kayak tripi değil içme tripiydi. O kadar çok içki tüketildi ki karaciğerlere acıdım. Kaldığımız yerin ismi Szklarska Poreba, Wroclaw şehrine ait  şirin bir kasaba. Merkezde herşeyi olan kayakçıların uğrak mekanı, kış turizminin gayet güzel yapıldığı yer. Çek cumhuriyetine sınırı var.  Yarım saatlik mesafeden kolaylıkla sınır geçilebiliyor. Organizatörlerde kayakçı olunca Çek Cumuriyetinin pistlerini tercih etmişler. İki büyük pistini görme ve de deneme şansım oldu.Gelelim günlerimi nasıl geçirdiğime;    
Salı günü; şöförümüzün akşama Krakow'a dönmesi gerektiği için bize biraz uzak ama çok meşhur olan Hromovka'ya gittik. Sabahın çok erken saatlerinde yola koyulduk. Öğlen 2'ye kadar vaktimiz vardı. Kayak kirala, telesiyej sırası bekle vs derken bir hayli zaman gitti. O kadar methiyenin üzerine daha gelişmiş bir merkez beklerdim. Alternatifsiz tek bir yer de kayak kiralandığı içinde sinir bozucu  ayrı bir durumdu. Keza kayak Türkiye'den kesinlikle ucuz ama hizmet yok. Nasıl uyuşuklar anlatamam. Üstelik sadece ayakkabı ve kayak veriyor parasını alıyor bu kadar... Ayakkabıyı giydirmek, kilitlerine bakmak, birebir ilgilenmek vs yok. Oldu mu oldu bitti haydi güle güle.... Böyle olmasına rağmen bıt bıt.. O kadar kişi de sabırla bekliyor sırasını ki Türklerde bu sabır yoktur, hemen birisi başlatır söylenmeyi... ;) Fiyatlar ise şöyleydi; günlük full ski set 350 czk (14€), lift tek çıkış 100czk, günlük ise 560 czk. Türkiye de geçen sene Davraz da günlük ski rent ücreti 75 tl 'den kiralamıştık ki, Uludağ değil, Kartalkaya değil... Ülkemizde ne kadar uç bir spor.. Neyse
Velhasıl Hromovka da günüm çok kötü geçti. Endişeli çıktığım tepeden inemedim. :( Kondisyonsuz halde, ayakkabıdan rahatsız halde, pratik yapacak alanın olmamasının yanında, pistin buzla kaplı olması, suni kar gibi bir sürü sebep sayabilirim. Tepeye çıktıktan sonra vira bismillah başladım kaymaya ilk başta iyiydi.  Düşe kalka da olsa gidiyordum. Yol ayrımına geldim ki bilgilendirme tabelası yok. Bir kaç kişiye sormak istedim ki  duran yok, yakaladıklarımdan da İngilizce bilen yok ;) Meğer seçtiğim yol o pistin en zorlu inişiymiş. :) Korku ve adrenalin tavan yaptı. Düşmelerim, kayaklarımı kontrol edememem artı da arttı. Anlaşıldı yürüyerek ineceğim... 45 dereceden daha dikti. Yürürken bile kayıyordum. Biraz  iniyorum mola veriyorum, fotoğraf çekiyorum. Biraz iniyorum snikers yiyorum, manzaranın keyfni çıkartıyorum, kayan küçücük çocuklara sinir sinir bakıyorum :)))  İnerken yalnız değildim ben gibi bir kaç kişi de yürüyerek inmeyi tercih etmiş ki mutlu oldum :))
Neyse geri kalan zamanımı sıcak birşeyler içerek ve fotoğraf çekerek bitirdim. Organizasyonu yapan arkadaşların bencilliklerine kızdım. Bize daha detaylı bilgi verebilirlerdi. Bilgi vermediler bile ki detay istiyorum. :) Daha sonradan tesisle ilgili detaylı bilgi arayınca birden fazla liftin ve bir sürü pistin olduğunu gördüm. Üstelik daha kolay ve daha uzun olanları da mevcutmuş. Sadece 500 mt ileride çok harika bir pist olduğunu görünce içim gitti. Yazık oldu parama, zamanıma...  

Çarşamba gününüm ise pek eğlenceliydi diyemiyeceğim. ;) Türk arkadaşlarla beraber takıldık. Bu kez Harrachov denen bölgeye gittik ki çok beğendim. Kayakla atlama turnuvalarını Eurosport'dan imrenerek izlerdim meğer burdaki piste de yapılıyormuş. Bu seneki dünya şampiyonası da Harrachov'da Aralık ayındaymış ama havanın elverişsiz olmasından iptal edilmiş. Kayakla atlama pistinin bu kadar büyük ve heybetli olacağını hayal edememişim.  Çıkmadan korktum :)
Türk arkadaşlar illa snowboard diye tutturdular. Abi çok havalı, abi çok artist duruyor vs. Sanki kiralayınca kendisi de öyle olacak. :) Bende yarım günlük kayak kiraladım. (Havanın kötüye dönme olasılığından saat 2 de dönebiliriz anonsundan kaynaklı.) Beraber düştük pistin yoluna. Snowboard üzerine daha önce izlediğim eğitim videolarından bildiklerimi arkadaşlara  paylaştım ama biraz ukalaca, biraz da bilmiş bilmiş. Ücrretsiz ders verdim ama alan yoktu. :)) Liften çıkmadan önce arkadaşlara; denem epistinde öne çalışın, board'un üzerinde durmasını öğrenin bi dedim ama beni yine dinlemediler... Hep beraber çıktık tepeye.. Liftden iniş ayrı bir komik olaydı. Sağlam bir şekilde indim ama inişten ayakta çıkamadım, bir anda yerdeydim. Snowboardu ayağına takılı olan arkadaşım sağolsun can havliyle bana sarılınca beraber yuvarlandık gittik... Arkamızdan gelen iki arkadaşta yerlerde. :)))  Daha başlamadan buzun tadını herkes almış oldu.. Sonradan takip eden 5 dakika içinde herşey değişti. İlk başlarda abi yaparız, şöyle şöyle olcak bitti lafları fazla uzun sürmedi. Umutsuz vaka olduklarını düşünüp vazgeçtiler.. Tabi benim lafımı dinleselerdi daha sağlam bir başlangıç yapabilirlerdi.. :) Neyse bende biraz pratik yaparak, biraz daha geliştirerek, biraz  daha az düşerek devam ediyordum.. Taki dik ve dönemeçe gelene kadar... Dönemeci dıştan alamayıp dikine girince olan oldu, kayaklarımı yavaşlatamadım ve bir anda havada uçtum.. Çok kötü düştüm, çok çok kötüydü. Ne kadar göğüs üstü süründüm bilmiyorum. Bir müddet kalkamadım. İlk nefes bile zor geldi. O kadar kötü düşmüşüm ki bi tarafımın kırılmaması mucize.. Batonların biri bir yerde öbürü başka yerde, kayağımın biri ayağımdan fırlamış gitmiş bende yüzü koyun karda.. Benim düşüşümü görenler hemen yardıma geldiler. Hastaneye gitmelisin diyordu bir tanesi, bir tanesi kar motoru çağıralım mı diyordu :( Neyse yavaş yavaş toparlandım, derin derin nefes aldım, kırık varmı diye kontrol ettim, yardıma gelenleri gönderdim ve yavaş yavaş kalktım... Bir hayli zaman sonra kendimi iyi hissedebildim. Ama çok korktum... :(( Sonrası biraz yürüdüm zor yerden sonra aşağılara doğru kaya kaya indim.. Sonrası küçük pistte bir saate yakın dönüşlere çalıştım, kendime güvenim geldi. Evet yarın tepeden sorunsuz kayabilirim dedim. Demesine ama  ertesi gün yılbaşı... Hevesim kursağımda kalarak Perşembe gününü hostelde geçirdim. Akşama doğru ortalık hareketlendi. Yılbaşı yemeği için mutfaktaki ekip tam gaz çalışıyor. Bari yardım edeyim zaman geçsin dedim. Soğanları görünce dayanamayıp ben doğrayayım dedim atladım işe.. Malum doğrama teknikleri konusunda oldukça iyi olduğumu söylerler. Geçmişteki fast food işletmeciliği ve yemek yapma merakıyla daldım ekibe. Ağlamadan soğan doğramayı bilen şanslı insanlardanım... Doğranacak ne kadar sebze, soğan, sarımsak varsa elimden geçti. Pek mutlu oldum işe yaradığıma. Hızlı doğrayışım, krebi ustaca çevirişim, konserve açışım derken Eurodinner birincisi duruyor burda hey hey heyyyy sinyalleri gönderdim durdum :))) Türk arkadaşlarda sağolsunlar işte Türk kızları böyle diyerek de reklam yapmaktan geri kalmadılar. Akşamın ortalarına doğru tüm hazırlıklar tamamlanmış, kostümler giyilmiş, şampanyalar soğutulmuş, süslü yemek salonu davetlileri bekliyordu. Çok hevesle partiye katıldım ama güzel başlayan parti çok geçmeden güzellikten çirkinliğe, iğrençliğe dönüştü. Kalabalık partilerden çok ev partisini tercih ediyorum. İnsanlar uslu uslu içsin, dans etsin, eğlensin. Gece de grupla benim eğlence anlayışımız farklıydı. O gece eğlenmeyen tek insan bendim herhalde.. :) Alkol kullanmadığım ve eğlence dedikleri basitliğe dahil olmadığım için biraz tepki aldım. Birkaç Türk arkadaşımın yazık sana demeleri  ayrı bir trajik olaydı. :) Eğlence denen olay kısaca şundan ibaretti; son derece yüksek bir müzik düşünün, loş ortam, sayısız vokta shotlar, sürekli bir eş değişimi, kim kiminle dans ediyor,  kim kimi öpüyor  ya da birlikte belli belirsiz karma karışık bir tablo. 
Erasmus demek onlara göre; deli gibi içmek, içmek,  kim olduğunu bile hatırlamadığın birisiyle geceyi geçirmek, ertesi sabah başkasıyla uyanmak, sosyal hayatı partilerle eş görmek, gündüz uyumak geceleri eğlenmek, sürekli tüketmek, güya özgürlüğün tadını çıkarıyorum felsefesine kapılmak ve hayat budur demek .. Oysa bu ve bunun gibi düşünceleri barındıran hayatları Dorian Gray'e benzetiyorum. Onlarda yaşamlarını şeytanın ruhuna kilitlemişler. Gerçek mutluluğu henüz tatmamışlar. Hayat bu değil kardeşim! Bu yüzdendir ki bazı Türk öğrenciler Erasmus sonrası adaptasyon sorunu yaşıyor. Hayal kırıklılığı yaşayacakları için üzülüyorum onlar adına..  :))
Dönelim kendime; :) geceyi biraz Trt-Turk den fasıl dinleyerek, biraz  kendimce uyumaya çalışarak, başaramayınca biraz yazarak geçirdim. Bir ara sokakta kaldım; odaya giremedim, Tv odasını işgal edilmiş buldum. Sokakta kaldığım sıralar ani bir çıkış olayım oldu ki! 2009'un en berbat konuşmasıydı. +1'den başladığım konuşmaya -1 mağlup olarak ayrıldım. Son derece çaylak ve gereksiz bir konuşmaydı. Tüm hafta nasıl  üstesinden gelirim diye düşündüm ve susmayı tercih ettim. Bazen kendimi anlamıyorum. İçimde tutamıyorum cümleleri, zamanlı zamansız çıkıveriyor bir anda. Sonra toparla toparlayabilirsen.Umarım gelecekte bu konu açılmaz, açılırsa da kendimi tutamayabilirim.. :))) Yeni yıldan ise sadece iş ve kariyer istedim.
Cuma günü; sisli havada kısa bir yürüyüş yaptım kendimce.. Yine sıkıcı bir gün oldu. Bilgisayarımı yanıma almadığıma çok pişman oldum. Her gün Internet başında olan bir insan olarak Internetsiz bir yaşam susuz hayat gibiydi. Cuma günü akşam biraz eğlendim. Karaoke organizasyonu düzenlemişlerdi. Ama karaoke bir türlü başlatılamadı. Yeni aldıkları karaoke setin mikrofonu çalışmıyormuş. :) Elektronik mühendisi olma hayalim vardı bir zamanlar.. Pek severim söküp takmasını.. :) Verin dedim bir de ben deneyeyim. Sihirli ellerimle hemencecik mikrofonu çalıştırdım. Zavallı yeni ve sağlam mikrofonun açıp kapatma düğmesini kırana kadar zorlamışlar. Sorunu ise ses sisteminden; mikrofonu açmamışlar :) Lehçe bilgisayarda ezbere açtım, çalıştı. Bir anda yine istemeden puan topladım, şımardım.. :) Ne yapayım yetenekliyim ve ukalayım :))) O gece öyle geçti bizde Türk grubu olarak bir kaç Türkçe şarkı seslendirdik. Manganın "Beni benimle bırak" parçası pek beğenildi. :))
Cumartesi ise son günümüzdü. En güzel geçen günüm oldu. Harracov'da sabahtan akşama kadar kayağın keyfine vardım. Tele-ski bölümde çalışarak geliştirdim. Artık çok hızlansam da istediğim zaman durabiliyorum. Yaşasınnn. :) Tepeden başarılıı bir şekilde indim ve tekrar çıkmak, kaymak istedim. Çok çok mutlu oldum. Yeterli para ve zaman olmadığı için hevesim kursağımda kaldı... :( Gerçek anlamda zevkini yaşamış oldum.. Süperdi. En kısa zamanda tekrardan diye söz verdim kendime... Cumartesi akşamında ise güzel bir organizasyon vardı. Sokakta ateş üzerinde sosis kızartmak ve "kuling" denen atlı kızakla gezinti yapmak. Vejeteryan olduğum için kötü haber aç kaldım. Ateşte ısındım biraz da arkadaşlar için sosis kızarrtım. Benim için pek de enterese bir olay değildi. Babam evde her akşam ocaklığı yakarak ısındığı için gözüm, gönlüm doymuş ateşe. Anne kuşumla geçen sene bahçeden eve odun taşımaktan bıkmıştım bile :) Bahçeli bir evde büyümek, apartman çocuğu olmamaktan dolayı bazen şanslı hissediyorum. Kubik'de çok güzeldi. 6-8 kişilik kızaklara atladık, elimizde odundan meşalelerle karanlığa sürüldük. Kızaktakilerin çoğunluğu Lehti. Avazıları çıktığı kadar şarkı söylediler. Başımı şişirdiler. :) Ormanın içinde ilerlerken sessizliği dinlemeyi tercih ederdim. Yaşlandım mı ben ne! Herşeyde bir sakinlik, sukunet arıyorum. İleri ki yıllarımı düşünemiyorum. :))
Ez cümle, bol ktiviteli, bol oksijenli, bol akraksiyonlu bir haftaydı. Herşeyiyle değdi. Mutlu başladım mutlu ayrıldım..




Hiç yorum yok: