Pazartesi, Nisan 5

Erasmus rüyası bitti! Döndüm evime..

6 aylık maceram bitti, evime, annemin kucağına, babamın ocağına döndüm. Gidişim olaylı, dönüşüm daha da olaylı oldu. Krakow da son günümü sokak sokak Daniella ile gezerek, Rynekte kurulan Paskalya pazarını dolaşarak, son kez Novum binasını ziyaret ederek, yurdumun hesabını kapatarak ve valizimi toparlayarak geçti. Son derece yorucu, heyecanlı, üzgün, sevinçli bir gündü. Valizimin haddinden çokça ağır olabileceğini düşünemedim bile. Herşeyi dolduruduğumda tam tamına 37 kilo geldi. Tek bir valiz 37 kilo. Aman Allahımmmmmm... İkinci valizim ise 19 kilo. Ne var bunların içinde böyle... Boşalttım tekrar tekrar düzenledim, imkansız olacağını nihayetinde anladım. Gereksiz olanları başladım ayırmaya 17 kiloyu çıkarttım. Biletlerimi alırken 2 valizli olarak almıştım, toplamda 40 kilo hakkım vardı. El bagajımda 10 kilo. Toplamda 50 kilo; nasıl bir yolculuk olabileceği tahmin edilebilir. 3 uçak ve 4 servisle evime ulaşmak 30 saatimi aldı.  Amerikadan gelsem daha kolay olabilirdi. Şuracık Avrupadan altı üstü 4-5 saat lik  eder demeyin. Güzergahım Krakow- Köln, Köln- Sabiha, Sabiha-Atatürk (bunun için iki kez havaşa binmek gerekiyor), Atatürk-Antalya, Antalya-Alanya. Uykusuz, yorgun, rezil ama mutlu... 
Kabus dolu saatler sabah erkenden başladı. Yurdumdan havalimanına götürecek arkadaşımın uyanamamasıyla yalnız kaldığımı ve 50 kilo ile nasıl başa çıkacağımı  kara kara düşünüyordum. Otobüs durağına gidince gördüğüm manzara beni çok duygulandırdı. Aynı laboratuvarda çalıştığım, çokda fazla samimi olmadığım bir arkadaşım bana güle güle demeye gelmiş üstelik sabahın 7 sinde. Bir an olsun içim rahatlıyor, derin nefes alıyorum. Ne kadar şanlı olduğum düşünüyor ve Allaha şükrediyordum. Türk arkadaşlarımdan görmediğim bir inceliği yaşatmıştı. Check-in e gelince ayrı bir kabus. Shengen vizem 1 ay önce bitmişti Polonya vizem ise ertesi gün bitiyordu. Aynı firmadan biletlerimi alarak önce Köln sonra İstanbul yapacaktım.Check-in memuru Köln için vizemin olmadığını söyledi, bende ordan İstanbula geçeceğimi söyledim. Memur diğer revarvasyonumu istedi verdim ama ikna olmadı. Amirini çağırdı amiri Köln'ü araması gerektiğini söyledi vs. Korku dolu bekleme dakikaları başladı. Bu arada Ewa sürekli telkinde bulunyor, beni huzurla yolcu edeceğini söylüyordu. Onun desteğiyle sakin olmaya çalışıyordum. 10-15 dakika korku ile geçen zamandan sonra, Please please (acınası bakışlarla)... Amiri geldi ve; evet ok dir dedi.  Aynı firmadan aldığım için transferli uçuş olarak beni çıkarttılar, valizleri de Sabiha'ya yönlendirdiler. Derin bir ohhhhhhhhhhhhhhh la rahatladım. Hal böyle olunca 13 saat havalimanında beklemek zorunda kaldım. Vizem olmadığı için bekleme salonunda gece yarısına kadar uçağımı bekledim. Ne kadar sıkıcı ve uzun bir bekleyişti sormayın. İnternetin saati 8€ olması, suyun 5€, sandöviçin 10€ olması sinirlerimi bozdu. Free shop larda gezmekten sıkıldım, parfüm denemekten bir hal oldum, oturmaktan bıktım... Sabihaya indiğimde ayrı bir komediydi. 6 ay uzun bir süre değil ama dışarıdan Türkiyeyi kıyaslamak zor olmadı. Karşılaştığım olaylar ve ilk adaptasyon eylemi çok ama çok komikti. Havaşın muavinine yeterli diyeceğime farkında olmadan "enough, enough" demem den valizlerimi taşıma arabasına yamuk koyup ben istemeden kabadayının olaya el atıp  düzeltmek için kendisini paralamasına, sabahın 5 inde taksim havaştaki çalışanlardan, Atatürk'deki izdaham, kavgaya kadar neler neler... En komiği de turisti karşılayacak beyin oturduğum kafenin camını yumruklayarak bana elleriyle kadın işareti yapması ve arkamdaki turisti çağırmamı istemesiydi. Hala gülüyorum ;)))))))
Eve vardığım da ise adranalin patlaması yaşıyordum. Uyuyamadım uzunca bir süre, 30 saat uykusuz geçen zamanda hala enerjiktim ama sarhoş gibi. Bakalım nasıl bir alışma dönemim olacak! Erasmus sonrası eve kapananlardan mı olacağım, yoksa tempoya devam mı?
Şimdi yeni bir hayat başlıyor; kollarımı yeni amaçlara, yeni umutlara, yeni fırsatlara açmalıyım...