Çarşamba, Kasım 5

Mutluyum

Yeni düzenimi çok sevdim. İş hayatını biraz daha mı ertelesem ne? Kurslarım çok iyi gidiyor. Resim kursum karakalem ağırlıklı. Daha önceden özel yetenek sınavı için aldığım eğitiminde katkısıyla çalışmalarım güzel gidiyor. İlerki aşamalarda beğendiklerimi bloguma eklemeyi düşünüyorum. İngilizceyle de iyiyim şu aralar. Makine nakış kursunda zorlandığımı söylemem gerekir. Kurs sonrası kendimi kasmaktan sırt ağrısı çeker oldum. Zamanla elimin, gözümün ve ayaklarımın aynı anda çalışmasını umuyorum. Bu aralar pek pozitifim. Herşey çok şükür iyi gidiyor.
Geçen haftalarda annemle birlikte Demirtaş kasabasına bağlı Sapadere köyüne günü birlik geziye gittik. Oldukça kalabalık bir kadın gurubuyla. Çok eğlenceli, bol darbukalı, bol şarkılı-türkülü bir gezi oldu. Köyü yeni yeni turizme kazandırmaya çalışıyorlar. Köy uzunca bir kanyona sahip. Etrafına yürüyüş pakuru yapmışlar. Ara ara suya girmek için küçük havuzlar oluşturmuşlar. Suyu çok soğuk, bol ve temizdi. Çok çok güzeldi. Fotoğraflar makinemden aktarılmayı bekliyor.
Geçen pazarım da ilk balık avlama maceramı yaşadım. İçimde kalan ve çok istediğim bi aktiviteydi. Nihayet ona da el attım. Abim sağolsun. Arka bahçeden önce solucanlar toplandı. Sonra elimizde misinalarla Alanya sahillerinde güzel bir yer aradık. Herkeste pazar günü balığa çıkmış, tenha bir yer bulmakta çok zorlandık. Neyse işte vira bismillah dedik salladık misinalarımızı. Resmen balıkları avlayacağımız yere bol bol besledik... En iğrencide solucanları canlı canlı iğneye takma işlemiydi. Hala düşününce midem bulanıyor. Onlarca sallamadan sonra ilk balığımı tuttum. Ama o kadar küçücüktü ki salıverdim geri. Melek balığına benzeyen, adına tüysüz deniyormuş. Abim daha başarılıydı. 4 - 1 yenildim. Bir sonraki avda kozalarımızı paylaşacağız.
Yeni yeni projeler uçuşuyor kafamda çok heyecan duyuyorum. Yavaş yavaş ne iş yapacağıma karar vermek üzereyim. Gelecek planlarıma ailemin de onayını almak çok mutluluk verici. Önceliklerim hala eğitimimin devamı üzerine. Önce yurtdışı stajı, sonra doktora... sonrası....... Para kazanmak da lazım bu arada. Ticarete atılma, yeni ve farklı bir mekan açma hayalindeyim. Kriz malum çok vurdu. Büyük sermaye lazım. Şimdilik hayalde kalmak zorunda.
Bu hafta bi Ankara yapıp geleceğim. Enstitü işlemleri, hocalarla istişare, dost ziyaretleri, alış veriş vs. 3 güne çok şey sığdırmayı planlıyorum. Umarım planladığım gibi geçer. Şimdilik bu kadar...

Cumartesi, Ekim 11

Keyifli meşgaleler

Sezona hızlı başladım diyebilirim. Uzunca ve tembelce geçen koca bir yazın ardından ekim ayı dolu dolu geçiyor. Haftanın tamamını kurslarla doldurdum. Hafta içi her gün İngilizce kursum, perşembe ve cuma günleri öğleden sonra makine nakış kursum (hiç tarzım değildir, nasıl olduysa merak işte..), hafta sonları da resim kursum... Keyifli, güzel ve eğlenceli. Sabahları erken kalkma konusunda biraz sıkıntı yaşasam da alıştım sayılır. Sabahları "Uyan ey gözlerim uyan" ilahisiyle ayılmaya çalışıyorum. Bu arada Ney' imi ihmal ettiğimi hatırladım. Bu hafta sonu bir güzel bakımını yapıp tekrar çalışmayı planlıyorum. Tüm bu keyifli fiiliyatların ardından ne ara kendi mesleğimle meşgul olacağımı hiç bilmiyorum. İş aramalarım halen sürmekte, ola ki buldum artık yeni bir program yapmam gerekecek.
Bu ay sonuna kadar Alanya belediyesinin özgün hediyelik yarışmasına ( kardeşimle tasarladığımız hediyeyi yetiştirmeye çalışacağız. Taslak aşamasında ne zaman AutoCad e çizeriz ne zaman yaparız hiç bilmiyom. Umarım yetişir. Türkiye zeka vakfının ön eleme soruları duruyor. Cevaplarını bulmam gereken 4 soru bekliyor. Bunun yanında F4St online uzmanlık eğitiminin iki modülünü bitirmem gerekiyor. Aslında kafama takmıyorum. İstedikten sonra yetişir elbet. Düşünüyorum da bi haffta içerisinde Leonardo hareketlilik projesi yazmıştım. Son dakika da yetişmişti. Ne büyük heyecan, atraksiyonlar ve olumsuzluklar yaşadım anlatamam. Müthiş bir deneyimdi.

Pazar, Eylül 21

Merhaba Sonbahar

En sevdiğim mevsim nihayet geldi. Güzel Alanyamın en çok yağmur ve şimşek sesini özlemişim. Bunlar uzaklarda yokmuydu elbet vardı. Ama aynı hisleri bana yaşatmıyordu. Hele ki Ankarada çook çok nadir duyardım şimşeğin gürültüsünü. Dün gece balkonda oturup uzun uzun şiddetli yıldırımların eşliğinde yağmuru izledim. Evimizin önünden gelen akşam sefasının kokusuyla karışan yağmurun kokusu çok güzeldi. Güzelliğin bir miktar payı da Avrupa Basketbol Şampiyonasında kazanılan son eleme maçımızda var. O kadar hakemlerin yaptığı yanlış kararlardan sonra maçı almak farz olmuştu. Final tadında süper bir maçtı. Fransayı mağlup etmenin verdiği mutlulukla huzur buldum.
Yaza dair neler yaptığım konusunda kısa bir özet geçmek istiyorum. Öyle çok beklenen aktivitelerden uzakta durgun bir yazdı. En güzeli de sıcaklardan uzakta yazı kapatmak güzel oldu. Toroslarda şirin bir yaylada geçiverdi günler. Herşey çok güzeldi. Bol bol uzun yürüyüşlerle oksijeni depolamak tek sportif aktivitemdi. Olimpiyatları çok sıkı takip ettim, ardından US OPen'i , F1'i vs yaylanın teknolojisiyle ve fırsat verdiği sürece izledim. İnternetin olmaması hem iyiydi hemde kötüydü.
Ara sıra etrafımızı saran sis bulutuna karşı manzara fotoğrafları çekmeye çalıştım. Deniz kenarında millet sıcaktan kavrulurken ben ise yorganın altında üşüdüm. Bu yaz incire ve fındığa doydum diyebilirim. Bol bol toplamak ve yemek nasip oldu. Fındık ağaçlarımıza dadanan sincapları izlemek ve fotoğraflamak için sabahları erkenden pusu kurdum. Nihayet başardım. Komşulara annemle beraber ekmek yapımı için yardıma gittik durduk. Bu gazla kendimiz içinde akşam saatlerine kadar ekmek açtık. Ekmek açma konusunda ki becerikliliğimi pişirme konsunda pek gösteredim. Fotoğraf makinasının da olmadığı zamandı. Bende cep telefonuyla idare ettim. İşte böyle geçiverdi. O güne dair şimdilik bir kaç fotooğraf;



Çarşamba, Ağustos 13

Arıcılığa giriş!

Klasik bir pazar günü olmayacağı cumartesiden belli olmuştu. Babamın isteğiyle sabahın ilk ışıklarıyla arı bozumuna gidilecekti. Tüm ekipmanlar hazırlandı ve sabah 5:30 gibi yola çıkıldı. Manavgat merkeze 17 km kala bozkıra yaklaşık 40 dak da vardık. Peteklerin ballarını süzebileceğimiz kapalı alan namına hiçbirşey yer yoktu. Kamyonetin üzeri naylon ile kaplanarak kapalı alan hazırladık. Bu işlem yaklaşık 30 dak sürdü. Bin bir zahmetle hazırladığımız kamyonette dolu dolu peteklerin gelmesini beklemeye başladık. O da ne!!!
Peteklerde bal kalmamış. Çok geç kalmışız bal bozumuna. Arılar oğul vermiş ve tüm balı da besin olarak tüketmişler (Arıcıların söylediklerine göre). O kadar hazılamak için uğraştığımız kamyon boşunaymış. Arıcılık üzerine yeni birşeyler öğrenmenin sevinciyle fırsat bu fırsat dedim. Babamdan boşa çıkan arıcı tulumunu giydim ve daldım arıların içine. Bizimle beraber arıcılık yapan Mustafa abiye yardım edeyim dedim. Körükle işe başladım. Dumanla arıları sakinleştirmeye çalışmama rağmen arılar fena sinirlenmişlerdi. Eldivenim olmasına karşın iki arı tüm çabalarıma rağmen sokmayı başardı. Arılara karşı alerjimin olmaması sevindiriciydi. Yinede acı veriyor. Kovanları hepsini kontrol edip durumuna göre boş petek yerleştirdik. Havanın yavaş yavaş ısınmasıyla yaklaşık saat 9 - 10 gibi arılar iyice saldırgan oldu. Bol bol tezek dumanı üzerime körükleyip durdum. Ortamdan kaçtım, koştum koştum koştum, üzerimdeki arıları üzülerek öldürmekten başka çare bulamadım. Nihayet 10.30 gibi işlerimiz bitti. Ortalığı toparladık, 2- 3 hafta sonra tekrar gelmek için arılarla vedalaştık ve düştük yollara.... Günün kârı olarak; tek bir petek bal, bol bol arıların soktuğu birkaç kişi , uykusuzluk ve de yorgunluk söylenebilir.

Salı, Temmuz 8

Yuvaya Dönüş!!!

Nihayet beklenen gerçekleşti. Yıllardır ailemin özlem duyduğu bekleyiş sona erdi. Yaklaşık 7 -8 yıldır ayrı geçen koskoca zaman. İlk üniversiteye gidişimi dün gibi hatırlıyorum. 17 yaşında ilk kez şehir dışında yaşamaya başlamak. Yeni insanlar, yeni ortam ve yeni bir hayat. Aslında alışmak zor olmadı. Dönüş daha zor geldi. Şimdi daha büyük sorumluluklar beni bekliyor. İşsiz mühendisler arasındayım. Umarım iş bulmam uzun sürmez. Ankarayı çok özleyeceğim. En çok da dostlarımı, ailem gibi yakın olan komşumu, arkadaşlarımı. Kızılayda karda yürümeyi, Cinnah'tan hızlı hızlı yürüyerek inmeyi, Tunalıda kahve içmeyi, Kuğulu parkta kuşlarla simit yemeyi, bahçelide turlamayı, hep yalnız gitmekten hoşlandığım Devlet tiyatrolarını, kampüste saatlerce bisikletle gezmeyi, okulda çalışmayı vs. vs. Herşeye rağmen üniversite hayatım çok güzel geçti. O kadar çok alışmışım ki öğrencilikten kopamıyorum. Şimdiden doktorayı ciddi ciddi düşünmeye bile başladım. Her neyse. Bunu düşünmem için biraz daha vaktim var! diye düşünüyorum.
Ailemle birlikte olmaktan daha güzel bir şey yok herhalde. Evde 3. haftamın içerisindeyim. Evden dışarı pek çıkmıyorum. İnternet hizmetini iş yerinden eve taşımak 2 haftamı aldı. İnternete o kadar çok alışmışım ki netsiz günler çok zor geçti. Nihayet sorunsuz bağlanıyorum ve yazabiliyorum. Hava çok sıcak ve bunaltıcı. Akdenizin kışını seviyorum. Bir sonbahar çocuğu olarak yağmurun gelmesini iple çekiyorum. İş arayışındaki tembelliğimde buradan kaynaklanıyor muhtemelen. Yazın sıcağında hele Antalya gibi bir yerde bunaltıcı havada çalışmak gerçekten çok güç. Klimalı ortamlardan nefret ediyorum. Direk çarpıp hasta ediyor. Bağışıklık sistemim klimalar için zayıf kalıyor. Hal böyle olunca hava sıcaklığının biraz düşmesini bekliyorum.
Memlekete gelmeden önce yapacaklarımı listelemiştim. Bunlardan biriside Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivaliydi. Temsilleri izlemeye hiç gidemedim. Ankaradan vakitlice dönemeyişim geldiğimde de zaman ayıramayaşıma üzüldüm. Artık seneye kaldı.

Günlerim güzel geçiyor. Bol bol netden belgesel, dizi, film izliyorum. Tv de favorim Da Vinci Learning ve Eurosport. Geçen pazar müthişti. CNNTurk 'e kilitlendim resmen. Öğleden sonra önce Silverstone da F1 yine İngiltere de Wimbledon Tenis Turnuvası vardı. Federer ve Nadal. Tenisi çok keyif alarak izlerim. Kişiler önemli değildir. Ama bu kez Nadal'ın kazanmasını istemiştim. Geçen sene Nadal'ın kaybetmesine çok üzülmüştüm. Çok uğraşmıştı. Çok az kalmıştı kazanmasına ki ucundan kaçırmıştı. Bu sene daha da formda gördüm. Fransız açıkta kazandığı 1. liği İngilterede de yaşamak istiyordu. Müthiş final mücadelesini merkez kortta izlemek vardı. Çok çok güzel oynadılar. Her saniyesi heyecan doluydu. Nadal, Federer'e 6. şampiyonluğunu almasına izin vermedi. F1 de ise çok süpriz isimler podyumdaydı. Hamilton yurttaşlarına çok büyük bir sevinç yaşattı. İyi bir yarıştı dolu dolu. Yağmur geçişleri oldu sürekli bu da yarışa bence heyecan kattı. Spin atmayan çok az pilot vardı. Silverstone'nun yağışlı olması aynı saatlerde Wimbledonda günlük güneşlik olması beni şaşırtmıştı. İngilterenin havasına hiç belli olmuyor. Yaklaşık 2 saatden sonra kara bulutlar Nadal ve Federerin üstüne çöküverdi. Turnuva yağmur yüzünden 2 kez ara verildi yaklaşık 7 saat sürdü. Sonunda zafer Nadal'ın oldu. Tek bayanlarda Williams kardeşlerin final mücadelesini izlemekten de çok keyif aldım. Zafer Venus 'ün oldu.




Cumartesi, Haziran 14

Hiç vaktim yok!

Blogumu güncellemeyeli 1 ay olmuş. Gebzedeki eğitimim, Bursa maceram, ödevlerim, finallerim çok çok yoğun geçti. Nihayet yavaş yavaş tatil moduna giriyorum. Geniş bir zamanda yazmak üzere burada kesiyorum.

Pazar, Mayıs 11

Kek & Kahve ve Barista

Günler çok hızlı geçiyor diye yine başlamayacağım. Ama hakkaten çok hızlı geçiyor. Son yazımda sonra bugün yazcam yarın yazcam diye iki haftayı geçirmişim. Bu sefer bahanem hazır. Geçen hafta ki grup organizasyonunu fotoğraf makinamın azizliği sonucu yazamadım. Fotoğrafları kurtardığım an yazacağıma söz verdim. Son zamanlarda da kahve ve keke deli merak saldım. Bir sürü yurtdışı yayın indirdim. Beğendiklerimi bir ara deneyeceğim. Gelecekte kahve dükkanı açmaya karar verdim. Bunun temellerini de bugünden itibaren atıyorum. Türk milletine kek ve kahve külltürünü sevdireceğim. Baristacılığı öğrenmem gerekiyor. İlk fırsatta güzel bir ev tipi espresso makinası alma hayali içerisindeyim. Kahve çekirdekleri konusunda da derinden okumalara başladım. Gelsin nefis latteler, espressolar, frappeler.




Not: Resimler alıntıdır. Yakında denemelerimi paylaşacağım.

Salı, Nisan 29

Hiç unutmayacağım!

Hayatımında çok önemli olan tarihlerin arasına 28 ve 29 nisanı da yerleştiriyorum. Uzun süredir emek verdiğim laboratuara veda konuşmam güne damgasını vurdu. Sayın hocama üstü kapalı eleştiride bulunmamdan dolayı nankör konumuna düşürüldüğüm için, insanların yüzüne gerçekleri söylememden dolayı kötü kişi olduğum için, dost bildiğim insanların yanımda olmadıkları için, teşekkürü en çok hak eden olupta bir kovulmadığım kaldığı için, hep negatif ve olumsuz olayları gören şahsiyet olarak tanındığım için dünü ve bugünü unutmayacağım.

Hayat tecrübelerime bir yenisi daha eklenmenin sevincini duymalıyım. İnsanlara hakettikleri değerden fazlasını vermemek gerektiğini tekrar yaşayarak gördüm. Uslanmıyorum. Hayatın içinde dövülerek öğrenecek, görecek daha çok şey var. İnsanlar mı beni anlamıyor ben mi insanları anlamıyorum? Bilemiyorum kim haklı, kim doğru, kim iyi???


En uzak mesafe
ne Afrika'dır,
ne Çin,
ne Hindistan,
ne seyyareler,
ne de yıldızlar geceleri ışıldayan...
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan.....
Can Yücel

Cuma, Nisan 25

Ankara Kalesi

Günler çok hızlı akıp gidiyor, yetişemiyorum, zamanın içinde eriyip gidiyorum. Blogumu güncelleyecek fırsat bile bulamıyorum. Yeni bir hafta sonuna girerken geçen haftayı yeni yazabiliyorum. Uzun zaman olmuştu kaleye çıkmayalı. Altındağ belediyesi çalışmış, kaleyi bir hayli değiştirmiş. Ara sokaklardan geçerken sanki Beypazarında, Safranbolu da gibiydim. Bol bol fotoğraf çektim, dakikalarca oturup Ankarayı seyrettim. Pirinçhanda kahve içtim, antikacılar çarşısında uygun fiyata gramafon aradım. Gramafoncu Ali ustayla tanıştım. Bakırcılar çarşısı çıkrıkçılar derken akşam oldu. ve kaleden birkaç fotoğraf...



Cumartesi, Nisan 12

Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası ve Carmen

Haftanın yorgunluğunu ve stresini atmak için güzel bir hafta sonu planı yapmıştım. Uzun süredir istediğim baleye nihayet gidebildim. Bir biri arkasına iki farkı bale... İlk perde de W.Shakespeare "A Midsummer Night's Dream" 'i yorumlamışlar. Dekor, ışık ve kostümler çok başarılıydı. Orman perisi Puck (Serhat Güdül)' un performansına bayıldım.

Georges Bizet'in Carmen'i ise ikinci perdeydi. Biraz sönük bulduğumu söylemeden geçemiycem. Ateşli çingenenin kostümü daha gösterişli olabilirdi. Baletlerin kostümü gereğinden fazla afilliydi. DOBGM bu iki farklı eserle klasik ve moderni buluşturmuşlar. Herşeye rağmen iki baleyi de çok beğendim.

Salı, Nisan 8

Hayat Zor!

Bloğuma yeni iş, yeni şehir ve yeni hayat olarak başlamak ne güzel olacaktı. Fakat ilk iş görüşmemin son anda fiyaskoyla bitmesi beni büyük hayal kırıklılığına uğrattı. Hayırlısı böyleymiş diyerek kendimi teselli ediyorum. Tekrar Ankara'dayım. Yüksek lisansımın bitmesine kanalize olmalıyım. Ankara da kalacağım son 2-3 ayımı çok iyi değerlendirmeliyim. Bu haftasonunu iple çekiyorum. Harika planlarım var. Detaylar sonraya...

Pazar, Nisan 6

Başlamak...

NewCity nihayet kuruldu. Yeni şehrim, yeni işim ve yeni hayatım...